26 Nisan 2013 Cuma


Tarihi Eserler
Yeri ve ismi değişmemek koşuluyla, dünyanın en eski şehridir Adana. Arkeolojik kalıntılarda adı gecen Adania ile, Antakya, İstanbul, Efes, Roma gibi eskilikleriyle ünlü şehirleri kıyaslarsanız, hemen aradaki 1000 yıllık farkı hissedebilirsiniz. Şehir dünyanın en eskilerinden biri olunca, şehri oluşturan bina ve yapıtlarının da ona eşlik etmesi gerekir. Örneğin Seyhan Nehri'nin iki yakasını birbirine bağlayan 7 köprünün en eskisi olan Taşköprü’de'' Dünyanın hala kullanılan en eski köprüsü'' ünvanına sahiptir.
Adana aynı zamanda çok sayıda tekin de yaşadığı bir yerdir. Örneğin kentin sırtını dayadığı Toroslar, dünyada endemik (sadece o bölgede yaşayan) bitkilerin en fazla olduğu bölge olma özelliğini korur. 
Dünyada  tıp tarihi içinde Adana’nın yeri konusunda bilimsel gerçek ‘’Dünya’da bugüne kadar gelebilmiş en eski tıp-eczacılık kitabının’’ Adana’daki Anavarza Antik Kent’inde yazılmış olduğudur.
Bu kitabın yazarı  Anavarzalı askeri hekim Dioskorides’dir. Materna Medica ismine sahip olan bu kitabın bir nüshası Viyana‘ dadır. Daha sonra Kitab_ül Haşşaşi adıyla yazılan diğer bir kopyası ise Topkapı Sarayı’ndadır.
3 cilt halinde bulunan bu kitapta bitkilerin, hayvan etlerinin ve madenlerin hangi hastalıklara iyi  geldiği, yan  tesirleri ve dozları anlatılmaktadır. Anlatılan ilaçların bazıları hala yöre halkı tarafından ilaç niyetine kullanılmaktadır. Dioskorides isminde. MS I. Yüzyılın içinde yaşamıştı. Tarsus yakınlarında tıp bilgisini geliştirmiş, daha sonra Roma'nın uzak diyarlarına Girit, Mısır, Petra'ya gitmişti. İmparator Neron zamanında orduların seferi esnasında en çok ihtiyaç duyduğu ilaç yapımı ve sağlık hizmetlerinde görev almıştı.  MS 69 yılında yazdı “Materia medica” isimli kitabını. “Tıbbın kaynağı” adını taşıyordu yazılan kitap Çiçekler ve otlardan ilaç yapmayı ve tedavi aracı olarak kullanmayı açıklıyordu
Yaklaşık günümüzden 2500 yıl önce yaşayan, hekimlerin mesleğe başlamadan önce adına yemin ettikleri antikçağın  efsanevi hekimi, HİPOKRAT’ın dedesi olduğu efsane edilen sağlık tanrısı Aueskulap (Eskülap okunur) anısına Aueskilapion (Eskülap’ın evi) dediği ilk hastaneleri kurmuştur. Bu ilk hastaneler aynı zamanda tıp eğitiminin verildiği ilk tıp okullarıdır. Adana, antik çağın bu gelişmesinde de rol oynamış, o dönemde kurulan 3 önemli Aeuskulapion‘dan biri Adana’nın Yumurtalık İlçesinde faaliyete başlamıştır. Tarihimizde kalıntıları pek kalmasa da ilk hastanenin yıkıntılarından çıkan  taşların, Yumurtalık’ta bulunan diğer tarihi kalıntılarının inşasında kullanıldığı bilinmektedir.
Yumurtalık için anlatılan efsanevi öykülerden biri de, bir zencinin kolunun bir beyaza takılması suretiyle ilk organ naklinin burada, yani Adana’nın  ilçesi Yumurtalık da yapıldığıdır.
Gerçi efsanelere bakılırsa Adana ile ilgili birçok tıp öyküsü  anlatılmaktadır. Bunun en bilineni Lokman Hekim Efsanesi’dir. Lokman Hekim için bitki ve çiçeklerin dilini bildiği ve onlardan aldığı bilgilerle ölümsüzlüğe çare oluşturduğu anlatılır. Ancak ölümsüzlüğün olmasını kabullenmeyen Tanrı’nın, Adana’nın Misis Köprüsü üzerinde Lokman’ a bir elçi gönderip, bulduğu çarenin notlarını Ceyhan Nehri’ne  uçurduğu efsane edilir.
Çukurova’nın ve onun sırtını dayadığı Toroslar’ın dünyanın en zengin bitki çeşitliliğine sahip olduğu bir bilimsel gerçektir. Dolayısıyla bitkileri iyileştirici zenginliği, Lokman Hekim öyküsünün söylenegelmiş olmasını sağlaması mümkündür.
Adana’da bugün faaliyet gösteren hastanelerden en eskisi 896 yılında önce bir mütevelli heyet tarafından kurulan sonra Memleket   Hastanesi adıyla Belediye’ ye devredilen Adana Devlet Hastanesi’dir. 100 yıldan fazladır hizmete devam eden hastanenin nehir kenarına kurulmasına, o yıllarda yaygın olan Kolera hastalığı (atıkların nehre atılması nedeniyle) daha da yaygınlaşır düşüncesiyle karşı çıkılmıştır. Hatta o yıllarda kolera müfettişi olarak Adana’yı teftişe gelen Dr. Şerafettin Mağnuni anılarında, dönemin valisini böyle bir karar alması nedeniyle akılsızlıkla suçlamıştır.
Bugünkü Adana'da, eski devirlerden kalan oldukça fazla sayıda tarihi eser vardır. Bazı eserler tamirleri esnasında eski özelliklerinden hayli kaybetmelerine rağmen, hala oldukça etkileyicidirler. Ancak seyyahların bizzat tanık oldukları ve salnamelerde kaydedilen eserlerden birçoğu da maalesef yok olmuştur. Bunlardan en önemlisi Adana Kalesi’dir. Kale 1836 yılında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa tarafından yıktırılmış ve bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Ancak diğer tarihi eserlerden 35 kadar cami, mescit, medrese, han, hamam v.s. kadar eser günümüze kadar gelmiştir.
Bu tarihi eserlerden en önemlilerinden birisi de, Seyhan Nehri üzerinde kurulmuş bir Roma devri yapısı olan ancak kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmeyen 21 gözlü Taşköprü’dür.
http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder