26 Nisan 2013 Cuma


Türküler [değiştir]


Atatürk Parkı
Şehir merkezinde Atatürk Caddesi üzerinde yer alan Atatürk Parkı, hem kentin bağımsızlığını simgeleyen anıtları barındırması hem de konumu dolayısıyla Adana'yı simgeleyen unsurların başında gelir.
1935 yılında heykeltıraş Ali Hadi Bara tarafından yapılarak yüksek bir kaide üzerine yerleştirilen bu anıt, Atatürk'ü, askeri üniformasıyla tasvir ettiğinden, onun Kurtuluş Savaşı'ndaki komutasını yansıtmaktadır. Atatürk Anıtı'nın iki yanına ve altta kalacak şekilde yerleştirilmiş olan anıtlardan sağ tarafında yer alan anıt, Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen bir Türk askeri olan Mustafa ve nişanlısı Emine'nin adları altında Türk halkı için vatanın önemini vurgulamaktadır.
Sabancı Merkez Camii
Üzerinde bulunduğu alanın genişliği, şehir siluetinde öne çıkması, oldukça büyük boyutu, kullanılan plan ve malzeme özellikleriyle Adana şehrinde bir simge unsuru noktasında duran Sabancı Merkez Camii, şehir merkezinde yer alması yönüyle de bu hususta kuvvet kazanmaktadır.
6600 m2'lik bir alana oturan cami, 60 m. x 110 m. ebatlarındadır. Dördü 3 şerefeli, toplam 6 minaresi vardır ve yükseklikleri 99 m.'dir. Ana kubbenin yüksekliği 54 m., çapı ise 34 m.'dir. Camiin dört bir yanına revakların yapılmasının yanı sıra açık alanlarının ve üst kat teraslarının ibadet mahalli şeklinde düşünülüp projelendirilmesi, Adana'nın iklim şartlarına uygun bir çözüm olmuştur.
Temeli Aralık 1988'de, atılan yapı 18 Aralık 1998'de kullanıma açılmıştır. İlk etapta Merkez Camii adı verilen inşaat, 1996 yılından bitimine kadar olan sürede VAKSA'nın mali katkılarından dolayı caminin adı Sabancı Merkez Camii olarak değiştirilmiştir.



Bahri Paşa Çeşmesi
Daha önceleri Kuruköprü Semti'nde yer alan ve daha sonra 1956'da şehir imar planının uygulanması esnasında yıktırılan Bahri Paşa Çeşmesi'nin röprodüksiyonu Atatürk Parkı'nda sergilenmektedir.
Çeşme, Osmanlı Batılılaşma Dönemine ait süsleme özellikleri açısından şehirdeki diğer eserlerden farklı bir üslubu göz önüne serer. Barok mimarinin ihtiyaçtan çok göze hitap eden estetik unsurları; profilli silmelerde ve gövdenin alt kısmında dört yanda kullanılmış oval aynalıklarda kendini gösterir.
Küçük Saat
Adana'da, eskiden Kemeraltı Camii'nin yanındaki kale kapısından dolayı, Tarsus Kapı ya da Ters Kapı adıyla bilinen bu meydanda Cumhuriyetin ilk yıllarında İş Bankası tarafından konulan ve Küçük Saat olarak anılan ikinci bir sembolik saat bulunmaktadır.
Mekanizması sembolik bir kumbara içerisine yerleştirilmiş olan saat, sanatsal açıdan değerli olmamasına karşılık işlek caddelerin kavşak noktasında yer alması yönüyle dikkat çekici bir konumdadır. Bugün Küçük Saat adıyla anılan semt, kentin canlı ticaret merkezidir. Dükkânlar, alışveriş merkezleri büyük bir insan kalabalığıyla günün her saatinde, hareketli manzaralar sergilemektedir.
 http://www.adanakentkonseyi.org.tr/index.php/adana-tanitimi


Bebekli Kilise
Tepebağ Mahallesinde, 1881 yılında St. Paul adına yaptırılmış olan İtalyan Katolik Kilisesi'dir. Giriş cephesinin üst kısmına yerleştirilmiş olan Meryem Ana heykelinin halk arasında bebeğe benzetilmesinden dolayı adı "Bebekli Kilise" olarak anılmaktadır.
Düzgün kesme taş malzemeyle inşa edilmiş olan yapı, 1920'lerde önemli bir yangın geçirmiştir. Estetik kaygılardan çok fonksiyonelliğe hizmet eden kilise, içte ve dışta modern bir görünüme sahiptir. Yapının kuzey yöndeki yarım daire şeklinde dışa taşma yapan kısmında yapının boyutlarıyla uyumlu ve fazla yüksek tutulmamış bir çan kulesi bulunur.
Bebekli Kilise Adana'da, fonksiyonellikten çok, renkli kültürel mozaiğin yaşayan bir simgesi olarak ayaktadır.
Büyük Saat Kulesi
Adana Saat Kulesi, Ulu Cami Mahallesi'nde, Ulu Cami'in güneyinde Ali Münif Caddesi üzerinde bulunur. Adana Valisi Ziya Paşa tarafından yapımına başlanmış ve 1882'de yeni Adana Valisi Abidin Paşa tarafından tamamlanmıştır. Yapının tamamlanmasında o dönemde Belediye reisi olan Hacı Yunus Ağa'nın önemli yardım ve katkıları olmuştur.
Adana Saat Kulesi, tuğladan kare prizma şeklinde ve 35 m.'ye yakın yüksekliktedir. Kulenin üzerine çıkan ve temele inen bir merdiveni vardır. Oldukça sade bir görünüme sahip olan Adana Saat Kulesi, altta taş bir kaide üzerinde yükselen tuğla gövde ve üst kısımda çanın asıldığı baldaken şeklindeki köşk kısmından oluşmuştur. Baldakenin dört bir tarafında saat kadranları yer almaktadır. Fransız işgali sırasında 1920 yılında saat kısmının tahrip olduğu ve 1925 yılında Almanya'dan getirilen yeni bir saatin eskisinin yerine takıldığı bilinir. Kulede bugün Almanya'dan getirilen saat bulunmaktadır.
Fonksiyonelliği ve mimari durumuyla öne çıkan Adana Saat Kulesi (günümüzde Büyük Saat olarak bilinir), çok uzun bir geçmişe sahip olmamasına karşılık; yıllar öncesinin zamanı belirleyen sesini, bulunduğu mekânda sürekli mevcutmuş izlenimi bırakarak kulağımıza fısıldar.
2011 yılında altyapı çalışmaları sırasındaki buluntulardan dolayı kulenin hemen yanında küçük bir alan koruma bölge kurulu tarafından 1. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir.
 http://www.adanakentkonseyi.org.tr/index.php/adana-tanitimi


Adana’nın Simgeleri
Taşköprü
Toroslardan Akdeniz'e ulaşan Seyhan Nehri'nin üzerinde, Adana şehrinin doğusuna gelecek şekilde inşa edilmiş olan Taşköprü, günümüz şehir dokusu içerisinde zamanı en çok biriktiren yapı olarak dikkat çekici ve önemlidir.
Yapının inşa tarihi hakkında kesin bir kanıt bulunmamasına rağmen, Adana Arkeoloji Müzesi'ne "1266" envanter numarasıyla kayıtlı 12 satırlık Grekçe yapım kitabesinde konuyla ilgili aydınlatıcı bilgilere ulaşılmaktadır. Aynı kitabe 1945 yılında Alman Arkeoloji Enstitüsü üyelerinden filolog Schneider tarafından okunmuş ve tercüme edilmiştir. Kitabesinin okunmasından önce Taşköprü'nün yapım dönemi; bazı kaynaklarda Roma İmparatoru Hadrianus'a (117-138), bazı kaynaklarda ise Bizans İmparatoru I. Justinianus'a (527-565) mal edilmekteydi. Kitabenin okunup tercüme edilmesiyle inşa dönemine ait bu karmaşa ortadan kalkmıştır. Köprü, Roma İmparatorluğu Dönemi'nde "Auxentios" adlı bir mimar tarafından yapılmış olup aynı mimarın 384 yılında Roma'da da inşa ettiği bir köprü daha vardır. Yapım dönemi konusunda I. Justinianus'un adının geçmesi, muhtemelen ilerleyen zamanda O'nun tarafından esaslı bir şekilde yaptırılan onarımdan kaynaklanmaktadır.
Yaklaşık iki bin yıldır Asya ve Avrupa kıtaları arasında ordu ve kervanlar için bir geçiş noktası olan Taşköprü, günümüzde de Adana'nın iki yakasını birbirine bağlamaktadır. Taşköprü, 317 m. uzunluğu, 13 m. yüksekliği, 21 kemer gözü ve altından akan suyun aynılığı ile; aynasında bize yüz yıllar öncesinin görüntülerini yansıtır. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde Adana ile ilgili verdiği bilgilerde Taşköprü'den bahsederken; köprünün iki başındaki kapılardan ve bu kapıların muhafızları için yaptırılmış olan kâgir kulelerin varlığından, yine köprünün 21 gözü olduğundan söz etmiştir. Bu kapılar Osmanlı Döneminde yaptırılmıştır. Batı tarafındaki kapı adını çok uzağında olmayan Adana Kalesinden aldığından Kale Kapısı adıyla bilinmekteydi. Kale ile Köprü arasındaki bağ ve kaleden köprüye geçiş, Batılı seyyahların notlarında da karşılaşılan bir bilgidir. Taşköprü'de günümüzde, 14 kemer gözü sağlamdır ve kemer gözleri uçlardan ortaya gittikçe büyümektedir. Köprünün ortası uçlara oranla daha dardır; muhtemelen korunma amacıyla bu şekilde inşa edilmiştir.
2001 yılında Adana Kent Konseyi içerisinden Taşköprü Komitesi kurularak yapılması gerekenler, sahiplilik, ihale edilmesi için çalışmalar gibi faaliyetleri değerlendirilmiştir. 20.10.2001 tarihinde “Geçmişten Günümüze Taşköprü Forumu” yapılarak çok çeşitli uzmanların fikirleri, bildirileri alınmış konu tüm yönleriyle konuşulmuş, kamuoyu oluşturulmuştur.
Taşköprü'nün 2006 yılı başında başlayan restorasyon çalışmaları 2007 başlarında sona ermiştir. 2012 yılı itibariyle Tarihi Taşköprü’nün hem Seyhan hem de Yüreğir yakasında birer kent meydanı yapılması için Adana Büyükşehir Belediyesince fikir yarışması düşünülmektedir.http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp


Tarihi Eserler
Yeri ve ismi değişmemek koşuluyla, dünyanın en eski şehridir Adana. Arkeolojik kalıntılarda adı gecen Adania ile, Antakya, İstanbul, Efes, Roma gibi eskilikleriyle ünlü şehirleri kıyaslarsanız, hemen aradaki 1000 yıllık farkı hissedebilirsiniz. Şehir dünyanın en eskilerinden biri olunca, şehri oluşturan bina ve yapıtlarının da ona eşlik etmesi gerekir. Örneğin Seyhan Nehri'nin iki yakasını birbirine bağlayan 7 köprünün en eskisi olan Taşköprü’de'' Dünyanın hala kullanılan en eski köprüsü'' ünvanına sahiptir.
Adana aynı zamanda çok sayıda tekin de yaşadığı bir yerdir. Örneğin kentin sırtını dayadığı Toroslar, dünyada endemik (sadece o bölgede yaşayan) bitkilerin en fazla olduğu bölge olma özelliğini korur. 
Dünyada  tıp tarihi içinde Adana’nın yeri konusunda bilimsel gerçek ‘’Dünya’da bugüne kadar gelebilmiş en eski tıp-eczacılık kitabının’’ Adana’daki Anavarza Antik Kent’inde yazılmış olduğudur.
Bu kitabın yazarı  Anavarzalı askeri hekim Dioskorides’dir. Materna Medica ismine sahip olan bu kitabın bir nüshası Viyana‘ dadır. Daha sonra Kitab_ül Haşşaşi adıyla yazılan diğer bir kopyası ise Topkapı Sarayı’ndadır.
3 cilt halinde bulunan bu kitapta bitkilerin, hayvan etlerinin ve madenlerin hangi hastalıklara iyi  geldiği, yan  tesirleri ve dozları anlatılmaktadır. Anlatılan ilaçların bazıları hala yöre halkı tarafından ilaç niyetine kullanılmaktadır. Dioskorides isminde. MS I. Yüzyılın içinde yaşamıştı. Tarsus yakınlarında tıp bilgisini geliştirmiş, daha sonra Roma'nın uzak diyarlarına Girit, Mısır, Petra'ya gitmişti. İmparator Neron zamanında orduların seferi esnasında en çok ihtiyaç duyduğu ilaç yapımı ve sağlık hizmetlerinde görev almıştı.  MS 69 yılında yazdı “Materia medica” isimli kitabını. “Tıbbın kaynağı” adını taşıyordu yazılan kitap Çiçekler ve otlardan ilaç yapmayı ve tedavi aracı olarak kullanmayı açıklıyordu
Yaklaşık günümüzden 2500 yıl önce yaşayan, hekimlerin mesleğe başlamadan önce adına yemin ettikleri antikçağın  efsanevi hekimi, HİPOKRAT’ın dedesi olduğu efsane edilen sağlık tanrısı Aueskulap (Eskülap okunur) anısına Aueskilapion (Eskülap’ın evi) dediği ilk hastaneleri kurmuştur. Bu ilk hastaneler aynı zamanda tıp eğitiminin verildiği ilk tıp okullarıdır. Adana, antik çağın bu gelişmesinde de rol oynamış, o dönemde kurulan 3 önemli Aeuskulapion‘dan biri Adana’nın Yumurtalık İlçesinde faaliyete başlamıştır. Tarihimizde kalıntıları pek kalmasa da ilk hastanenin yıkıntılarından çıkan  taşların, Yumurtalık’ta bulunan diğer tarihi kalıntılarının inşasında kullanıldığı bilinmektedir.
Yumurtalık için anlatılan efsanevi öykülerden biri de, bir zencinin kolunun bir beyaza takılması suretiyle ilk organ naklinin burada, yani Adana’nın  ilçesi Yumurtalık da yapıldığıdır.
Gerçi efsanelere bakılırsa Adana ile ilgili birçok tıp öyküsü  anlatılmaktadır. Bunun en bilineni Lokman Hekim Efsanesi’dir. Lokman Hekim için bitki ve çiçeklerin dilini bildiği ve onlardan aldığı bilgilerle ölümsüzlüğe çare oluşturduğu anlatılır. Ancak ölümsüzlüğün olmasını kabullenmeyen Tanrı’nın, Adana’nın Misis Köprüsü üzerinde Lokman’ a bir elçi gönderip, bulduğu çarenin notlarını Ceyhan Nehri’ne  uçurduğu efsane edilir.
Çukurova’nın ve onun sırtını dayadığı Toroslar’ın dünyanın en zengin bitki çeşitliliğine sahip olduğu bir bilimsel gerçektir. Dolayısıyla bitkileri iyileştirici zenginliği, Lokman Hekim öyküsünün söylenegelmiş olmasını sağlaması mümkündür.
Adana’da bugün faaliyet gösteren hastanelerden en eskisi 896 yılında önce bir mütevelli heyet tarafından kurulan sonra Memleket   Hastanesi adıyla Belediye’ ye devredilen Adana Devlet Hastanesi’dir. 100 yıldan fazladır hizmete devam eden hastanenin nehir kenarına kurulmasına, o yıllarda yaygın olan Kolera hastalığı (atıkların nehre atılması nedeniyle) daha da yaygınlaşır düşüncesiyle karşı çıkılmıştır. Hatta o yıllarda kolera müfettişi olarak Adana’yı teftişe gelen Dr. Şerafettin Mağnuni anılarında, dönemin valisini böyle bir karar alması nedeniyle akılsızlıkla suçlamıştır.
Bugünkü Adana'da, eski devirlerden kalan oldukça fazla sayıda tarihi eser vardır. Bazı eserler tamirleri esnasında eski özelliklerinden hayli kaybetmelerine rağmen, hala oldukça etkileyicidirler. Ancak seyyahların bizzat tanık oldukları ve salnamelerde kaydedilen eserlerden birçoğu da maalesef yok olmuştur. Bunlardan en önemlisi Adana Kalesi’dir. Kale 1836 yılında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa tarafından yıktırılmış ve bugüne hiçbir iz kalmamıştır. Ancak diğer tarihi eserlerden 35 kadar cami, mescit, medrese, han, hamam v.s. kadar eser günümüze kadar gelmiştir.
Bu tarihi eserlerden en önemlilerinden birisi de, Seyhan Nehri üzerinde kurulmuş bir Roma devri yapısı olan ancak kim tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmeyen 21 gözlü Taşköprü’dür.
http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp
Geleneksel Yiyecek ve İçecekler
Adana yöresinin zengin bir yemek kültürü bulunmaktadır. Bu yemek kültürünün bu kadar zengin olmasının nedeni çeşitli kültürlerin etkisinde kalması ve onların yemekleri ile kendi yemeklerini damak zevkine uygun olarak birleştirmesidir. Adana yemeklerinin en önemli özelliği un, bulgur, et sebze ile çeşitli baharatların çok kullanılmasıdır. Aynı zamanda süt, yoğurt, peynir, çökelekte bol miktarda kullanılmaktadır. Özellikle etli yemekler sebze ile birleştirilerek yapılır. Bakliyat türleri ile sebze yemekleri ve çorbalarda bol miktarda kullanılmaktadır.

En Ünlü Yemekler
      Adana kıyma kebabı, Adana kuşbaşı, içli köfte, kısır, işkembe dolması vb. Bici-bici - ADANA'nın KÜLTÜRÜ
Ünlü İçecekler
Şalgam suyu, aşlama(meyan kökü), ayran.
En Ünlü Tatlılar
Taş kadayıf, karakuş tatlısı, nemse tatlısı, halka tatlısı ve bici-bici'dir.


http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp

Bilim Alanında Ünlüler 
Abdullah Sisi, Abdurrahman Efendi, Remzi Oğuz Arık, İbrahim Ağah Çubukçu, Hamza Eroğlu, Ahmet Ramazanoğlu, Ali Sevim.
Folklor

      Çok değişik uygarlıkların yaşamına sahne olan Çukurova'da Folklor'un da zengin olması doğaldır.
      Tarihin çok eski çağlarında yaşayan medeniyetlere ait folklor ürünlerinin hangilerinin bugüne kadar yaşadığı, hangilerinin folklor verimi ile bütünleştiğini saptamaya olanak yoktur. Yöre Türk folklorunun tarihi başlangıcını da 7.yüzyıl olarak söylemek doğru olur.
      Anadolu folklorunun genel karekteristiği yöre folklorün de, bazı değişikliklerle aynen görülmektedir. İklim, iş bölümü, gelenek ve görenekler, folklorun bölge içinde diğer bölgelere göre başkalaşmasına önemli ölçüde etken olmuştur. Şölen, av folkloru ile bu yaşam biçimine uygun giyim, özgür yaşam tavrı bu etkilerle oluşmuş önemli folklor özelliklerindendir.
      Adana köylerinin bir kısmında hakim olan giyim tarzı, düğünler, cirit, güreş, sinsin gibi oyunlar varlıklarını devam ettiren folklor özellikleridir.
Halk Ozonları
      İlin Yetiştirdiği halk ozanlarının başında Karacaoğlan ve Dadalloğlu gelir. Bunların yanısıra ünü çevresini aşmayan sayısıs halk ozanı da vardır.

Halk Edebiyatı ve Aşıklar Geleneği
Çukurova'da, halk edebiyatı ve aşıklar geleneği yüzyıllardan beri sürmektedir. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmalarda birçok masal, efsane, fıkra, ağıt v.b. derlenmiştir. Bunlardan en iyi korunanı aşıklık gelenrğidir. Adana'da aşıklar, sazlı(telden), sazsız(dilden) olmak üzere iki gruba ayrılır. Karacaoğlan, Dadaloğlu aşıkların en ünlülerindendir. Bunların dışında yörede Aşık Yusuf, Deli Boran, Feymani, Osman Eyyubi, Aşık Abdullah, Gündeşlioğlu, İlbeylioğlu, Kara Osman, Kul Halil, Kul Seydi İçgözoğlu, Aşık Karalı, Hacı Karakılçık, Abdulvahab Kocaman, Aşık Fidani, Aık Ömer, Aşık Ali, Aşık Hüseyin, Derdiçek ve İnce Arap gibi birçok aşık yetişmiştir. Kadın halk şairleri de bulunmaktadır. Bunların en ünlüleri; Durdu, Nazlı Gelin, Sinem Kız, Hasibe Hatun ve Hasibe Ramazonoğlu'dur.


Geleneksel El Sanatları
      Yörede teknoloji ne kadar gelişmiş olsa da yerel olarak el sanatları önemini korumaktadır. Özellikle kırsal kesimde daha yaygın. Yrtkililer geleneksel el sanatlarını geliştirmek için gayret göstermekte, bir çok yerde kooperatif yoluyla bu çalışmaları desteklemektedir. En fazla yapılan el sanatları halı, kilim, çul, çuval, heybe, seren ve benzerleridir.
Kültürel Dokuya Katkıda Bulunanlar
Şair, Yazar, Ozan, Aşık, Bestekar, Eleştirmen ve Gazeteciler
Sisi Abdi, Abdülnafi Üffer Efendi, Ahmet Ada, Ziya Adalı, Admi, Rıza Polat Akkoyunlu, Mahmut Akan, Selma Aktan, Kanuni Ali, Celal Arabacıoğlu, Turan Altıntaş, Mustafa Arif Arık, Hamit Salih Asyalı, Turan Aydın, Nuri Ayvalı, Arif Bilen, Ali Bilgili, Recep Bilginer, Salih Bolat, Ceyhun Can, Demirtaş Ceyhun, İbrahim Davutoğlu, Mehmet H.Doğan, Hakkı Dönmez, Kasım Ener, Mehmet Ali Ferrahi, Seyfi Güldağlı, Feyyaz Kadri Gül, Mehmet Refik Gülek, Asral Günşir, Ferit Celal Güven, Nevzat Güven, Nuri Hacı, Hakkı Bey (Yeğen Ağazade), Hoca Mehmet Hayrettin, Muzaffer İzgü, Suphi İdrisoğlu, Abdulkadir Kaçar, Karacaoğlan, Hacı Karakılçık, Reyhan Karataş, Cahit Kamışçı, Abdullah Kartal, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, A.Vahap Kocaman, Ahmet Köylügil, Salim Küçüktanış, Celal Şakir Muter, Talat Muter, Turan Oflazoğlu, İhsan Altay Orhon, Ümit Öcal, Abdulkadir Kemali Öğütcü, Arif Özbilen, Osman Özfidan, Ali Püskülloğlu, Hasibe Ramazonoğlu, Seyit Osman Suriri, Kamuran Şipal, Pekşen Tandoğan, Süleyman Şahin Tan, Osman Taşkaya, Eyyüp Todil, Mehmet Akif Tuncay, Taha Toros, Tuncer Uçarel, Nuer Uğurlu, Çetin Yiğenoğlu, Mahmut Yivli, Çoban Yurtçu, Cezmi Yurtsever, Ahmet Remzi Yüreğir, Çetin Remzi Yüreğir, Nihat Ziyalan.
http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp

ADANA:
      Bir toplumun maddi ve manevi değerlerinin birikimi, o toplumun kültürünü meydana getirir. Bir çok iç ve dış etkenlerin yarattığı sentez, toplumun belli bir dönemdeki kültürünü belirler. Verimli topraklar ve coğrafi konumu nedeni ile tarih öncesi çağlardan başlayarak değişik ulusların akınına uğramış bölgede Çukurova kültürünü bu uygarlıklardan parça parça briktirilmiş taşlarla oluşturulmuş bir yapı olarak tanımlamak da mümkündür.
      Bu kültür sentezini oluşturan etkenler içinde Hitit kültürü ağırlıklı bir yer tutmakla birlikte, diğer ulusların verdiği katkılarla da tarih boyunca zenginleşmiştir. Burada hüküm sürmüş 10 medeniyetin etkileri Adana'nın kültür yaşamında, hala görülmekte ve hissedilmektedir. Adana ve Çukurova kültürünü önemli şekilde etkileyen gruplar özellikle göçebe, Türkmen ve yörük aşiretleridir.
 7-11.yy. arası Bizanslılar, Araplar ve aradaki küçük bir çok siyasi toplulukların kültür etkileri altında gelişen Anadolu, 11,yy. dan itibaren tamamen Selçuklu kültürü etkisi altına girmiştir. Selçukluların ve onları takiben beylik devrinin etkileri Çukurova'da çok belirgindir. Beylik devrine damgasını vuran Ramazanoğlu Beyliğinin zengin kültür varlıkları bugün de hala görülmektedir. Beylikler sonrası Osmanlı devrinden kalma yazılı kaynaklar (Şeri/mahkeme Sicilleri veya Ziya Paşa devri kayıtları) zamanın gelişimine ışık tutmaktadır.
 Ovadan çok Toroslarda yerleşen Türk (Yörük, Türkmen) aşiretleri uzun yüzyıllar dış etkenlere kapalı kalmış ve en az 10-15 asırlık Türk Müslüman kültürünü pek fazla değişmeden muhafaza etmeyi başarmışlardır. Adana'nın daha ovalık kesimlere yerleşmesi 19.yy. (Osmanlı devrine, Cevdet ve Derviş Paşalar dönemine ) rastlamaktadır.
   Özellikle 19.ve20. yüzyıllarda Adana ovasında yerleşimin artmasıyla tarımda ve sanayileşmede büyük atılımların olması, yörenin kültüründe büyük değişiklikler yaratmıştır. Ayrıca yörede yayla, deniz ve ova kültürünün de karışımı ile yeni bir kent kültürü meydana gelmiştir.

http://adana.cukurova.edu.tr/kultur.asp